16. yüzyılın başlarında kahve, Osmanlı yaşam biçiminin en belirgin unsurlarından biri oldu ve içilebilecek bir şeyden çok daha fazlasını ifade ediyordu. Batıl inançların harmanlandığı yerde, Osmanlı kahve kültürü bir halk ilmi olmuş; fakat aynı zamanda medrese ufkunu aşan hayata geniş bir bakışı da temsil etmiştir. Kahve, farklı kültürlerden farklı etnik geçişi olan insanları sohbete çeken bir kuvvetti.
Osmanlı İmparatorluğu 16. yüzyılın başında Arap Yarımadası ve Mısır'ı fethedince, kahve de yavaş yavaş yayılmaya başladı. Hac kervanları, kahve yayılmasında temeli oluşturmaktadır. Çünkü, onların kullandığı güzergahı tacirler, askerler ve dervişler de kullanıyordu.
Kahvehaneler halk tarafından o kadar beğenildi ki, her yeni mahallede ilk önce cami yapılıyor ardından da kahvehane açılıyordu. İlk zamanlar kahvehanelerde insanlar namaz saatini beklerdi; daha sonra boş vakitlerde de gelip muhabbet eder, kitap okur kahve içerlerdi. Fakat, cami ve kahvehane farklı sosyal değerleri (biri dini, diğeri dünyevi) temsil ettiği için, ulema ideologları kahvehaneleri kapatmak için harekete geçti. Kahvehanelerin, geleneksel yaşamın toplumsal olarak belirlenmiş ve kabul edilmiş sınırlarını tehdit ettiği öne sürüldü.

Bütün yasaklara rağmen, kahve saray içinde önemli bir yere sahipti. Bir zenginlik göstergesiydi. Hatta hiyerarşiye, padişaha kahve pişirmek ile görevli "kahvecibaşı" rütbesi eklendi. Zaman içinde, Kalaylıkoz Hacı Ahmed Paşa gibi kahvecibaşından sadrazamlığa kadar yükselenler de olmuştur.
17. yüzyılın başında kahvehaneler gizli açılmaya başladı. IV.Murad'ın ölümünden sonra yasaklar kalkmadı. Ancak, yetkili makamlar bu tür kuruluşları kapatma çabasından vazgeçip onları gözetim ve denetime tabi tutacak mekanizmalar geliştirmeyi tercih ettiler. Kahve ticareti bir çok kişinin geçim kaynağı idi ve imparatorluğun ekonomisine önemli katkılarda bulundu. Çünkü, hazineye vergi olarak istikrarlı bir gelir akışı sağlamıştır.

Tahmis sistemi ve bununla alakalı vergiler kaldırıldı. Bunun yerine, kahveyi ithal edip, gelir elde etmek için bu işten sorumlu resmi bir kişi görevlendirildi. Daha sonra, "kefil zinciri" oluşturularak, Mısır Çarşısı kahve tüccarları birbirlerinin eylemlerinden sorumlu tutuldu. Bu sistem, usulsüzlükleri otomatik olarak denetleyecekti. Ancak alınan önlemlerin başarısı şüpheliydi. İstanbul halkının, kahvenin kalitesizliği konusundaki şikayetleri sona ermedi.
Osmanlı Dönemindeki Kahvehaneler
Mahalle Kahvehaneleri: 16. yüzyıldan itibaren oluşan, halkın ev ve ibadethane dışında sosyalleşmesine ön ayak olan kahvehane türüdür. İnsanların namaz vakitlerini beklemek için kullanmaya başladığı, daha sonra bu vakitler dışında da sosyalleştiği mekanlardır. Burada sohbet eder, oyun oynar, kitap okur ve kahve içerlerdi.
Yeniçeri Kahvehaneleri: Yeniçerilerin kışla dışında zaman geçirdikleri önemli mekanlar olmuşlardır. 17. yüzyılın ortalarında kurulan bu kahvehaneler, diğerlerine göre daha disiplinli ve katı kurallara sahipti. Yeniçerilerin saray dışındaki sosyal yaşantısında toplanma merkezi olmalarının haricinde, daha sonraki dönemlerde esnaflaşma süreci bu kahvehanelerde başlamıştır. II.Mahmud 1826 yılında Yeniçeri Ocağını kapatınca bu kahvehaneler de yok oldu.