23 Ocak 2017 Pazartesi

Kahve Tarihi

  Kahvenin tarihi efsane, merak, kaçakçılık ve romantizm ile yazılmıştır. Üstelik sandığımızdan çok daha eskiye gider. Bugün kahve, dünyada en çok yetiştirilen tarım ürünlerinden ve en çok sevilen içeceklerden biri.

Çoban Kaldi ve kaçileri
  Kahvenin bulunuşu tabii ki kahvenin meyvesinden başlar ve ilk kayıt M.S. 800-900 yılları arasındadır. Efsaneye göre, Etiyopyalı çoban Kaldi, keçilerinin belli bir çalının meyvelerini yedikten sonra daha hareketli olduklarını fark eder. Meraklanan Kaldi de bu meyvelerden tadar ve o da aynı canlılığı hisseder.
  Kaldi'yi ve yerinde duramayan keçilerini gören bir keşiş meraklanarak aynı çalıdan meyve toplar. Topladığı meyveleri değirmende çektikten sonra kaynar suya atar. Bu sıvıyı tadıp kendisine enerji verdiğini hissedince, hızla manastıra dönüp keşfini paylaşır. Keşişler bunu "Tanrı'nın lütfu" olarak görür; çünkü artık uzun ayinleri boyunca daha uyanık olabileceklerdir.
Arap tacirler
  Yaklaşık M.S. 1000 yılında ise, Arap tacirler, kahveyi memleketlerine götürür. Tacirler, kahveyi Kızıldeniz üzerinden Yemen'e getirerek burada ilk kez kavururlar ve çiftliklerinde yetiştirmeye başlarlar. Çekirdekleri kaynatarak elde ettikleri içeceğe ise, "uyutmayan" anlamında "Kahwa" adını verirler.
  1300'lü yılların başlarında, Müslüman'lar, çekirdekleri  çorba gibi kaynatarak hazırladıkları kahveyi, kendilerini kötülüklerden koruduğu inancıyla içmeye başladılar. İslam'ın Kuzey Afrika, Akdeniz ve Asya'ya yayılışıyla kahve de bu bölgelere ulaştı. Araplar, kahve çekirdekleri önceden kaynattıkları için, kahve bitkisi Arap Yarımadası dışında hiç bir yerde yetiştirilemiyordu. Fakat, Hindistan'dan gelen bir hacı, Mekke'den ham çekirdekleri kaçırarak başka yerlerde de yetiştirmeye başladı. 
Osmanlı kahvehanesi
  1554 yılında İstanbul'da iki Arap tüccar tarafından ilk kahvehane açılır. Erkeklerin bir araya geldiği, sohbet edip oyunlar oynadığı ve kahve içtiği kahvehaneler Osmanlı topraklarında yayılmaya başladı. Kahvehanelere kadın giremezdi, ama onlar da kahveyi ilaç niyetine kullanıyorlardı. Hatta kahvenin afrodizyak etkisi olduğuna dair inanç o kadar kuvvetliydi ki, Osmanlılarda karısına yeterince kahve tedarik edemeyen bir erkeğin nikahı düşmüş sayılabilirdi.
Garraway's coffee house
  1615-1700 yılları arasında kahve, Venedik limanı üzerinden Avrupa'ya ulaştı. Osmanlı'da kahveye aşık olan Venedikli bir tacir, bu mahsulü satmak için İtalya'ya getirdi ve kahve buradan hızla Avrupa'ya yayıldı. Kısa süre sonra İtalya'da (1645-1655), Londra'da (1652) ve Paris'te (1672) kahvehaneler açıldı. Toplanma mekanı haline gelen bu kahvehaneler birçok önemli kurumun da öncüsü oldu. Örneğin Londra'da Garraway's adlı kahvehanede toplanan simsarlar, Londra Borsası'nın kuruluşuna önayak oldular. Ama giderek artan talebi karşılamak için daha fazla kahve yetiştirilmesi gerekiyordu.
  1690 yılında Hollandalılar, Yemen'deki Mocha limanından bir kahve bitkisini kaçak olarak çıkararak, kahveyi ticari amaçla yetiştirip satan ilk millet oldu.  Kahve, önce Seylan'da, daha sonra Doğu Hindistan sömürgesi olan Java'da yetiştirdiler. Amsterdam da kahve ticareti merkezi oldu.
Kahve fidanı ve subay

  1714 yılına gelince, artık büyük miktarda kahve yetiştirebilen Hollandalılar,  Avrupa soylularına kahve ağaçları armağan etmeye başladı. Bunlardan biri olan Louis XIV, "Asil ağacını" saray bahçesine diktirdi. İzin için Paris'e gelen bir bahriyeli subay, bu ağaçtan bir dal koparıp Martinik Adası'na götrdü. Yol boyunca hırpalanan, fırtınalara ve kuraklığa göğüs geren bu fidan, Karayipler'e ulaşıp dikildiğinde serpildi. Bugün Orta ve Latin Amerika'daki eski Fransız sömürgelerinde yetişen birçok "Coffea Arabica" ağacının atasının işte bu fidan olduğuna inanılıyor.
Palheta ve valinin karısı
  1727 yılında Fransa, kahvenin başka topraklarda da yetiştirilmemesi için Yeni Dünya'daki çiftliklerini sıkı koruma altına almıştı. Fakat, Brezilyalı Yarbay Francisco de Melo Palheta, Guyana'daki Fransız ve Hollanda sömürgeleri arasındaki anlaşmazlığa arabuluculuk yapmak için görevlendirildiğinde, bir fırsat doğdu. Tarafları uzlaştırmak için çalışan Palheta, bir yandan da Fransız Guyanası valisinin karısıyla ilişki yaşamaya başladı. Ayrılık günü geldiğinde, kadın Palheta'ya bir demet çiçek verdi, ama bunun içine çimlenebilecek kahve tohumlarını da sakladı. İşte bu tohumlar Brezilya'yı dünyanın en büyük kahve üreticilerinden biri, kahveyi de seçkinlerin lüksü değil halkın içeceği haline getirdi.
  1869 yılında Seylan'da (Sri Lanka) kahve yaprağı hastalığı ortaya çıktı. Bu hastalık, on yıl içinde Hindistan, Seylan ve Asya'nın diğer bölgelerindeki kahve çftliklerinin çoğunu yok etti.
  1882'de New York'ta Kahve, Şeker ve Kakao Borsası açıldı.
 1900-1910 yılları arasında kahvede yenilikçilik başlıyor. R.W.Hills'in geliştirdiği vakumlu paketleme sistemi, kahve paketlerinin havasız ortamda hazırlanarak kahvenin çok daha uzun süre taze kalmasını sağladı. Ne yazıkki bu durum herkes için iyi değildi. Tüketici açısından iyi olan bu gelişme, mahalle arasındaki kahvecilerin işlerini azalttığından dolayı birçoğunun kapanmasına yol açtı.
İlk espresso makimesi
  İtalyan işadamı Luigi Bezzera, ilk ticari "espresso" makinesini 1901'de icat etti. Söylentilere göre, işçilerinin kahve molalarını daha kısa tutmasını isteyen patron, kahve hazırlama süresini kısaltan bir makine peşindeydi. "Ekspres" kahve anlamına gelen "espresso" adı da buradan geldi.
  Başka bir söylentiye göre, Alman kahve ithalatçıları olan Ludwig Roselius ve Karl Wimmer, kahveden kafeini uzaklaştırmanın yolunu 1903 yılında tesadüf eseri keşfetti. Nikaragua'dan gelen kahvelerin bir bölümü deniz suyu ile ıslanmıştı. Tuzlu kahve satacak halde olmadıkları için,  ithalatçıların araştırmacıları işe koyuldular ve kahveden kafeini buhar ve çözücüler yoluyla uzaklaştırmayı keşfettiler. Hazırlanan kahvenin tadı hala güzeldi, ama kafeini kalmamıştı.
Melitta Bentz ve kahve filtrsi
  1901'de Japon asıllı Amerikalı bilim adamı Satori Kato, çözünebilir kahve karışımı icat etti. Ancak bu kahve çok tatsızdı.
  1908 yılında Alman (Dresden) ev kadını Melitta Bentz, kahve filtresini icat etti. Kahvenin fazla pişirilmesinden kaynaklanan acılık olmadan kahve içmenin yolunu arıyordu. Uzun denemeler ve yanılmalardan sonra, oğlunun okulda kullandığı kurutma kağıdının iyi bir gereç olduğunu fark etti. Kağıdı daire şeklinde kesip dibine delikler açtığı metal kabın içine yerleştirdikten sonra, üzerine öğütülmüş kahve koyup yavaşça kaynar suyu üzerine dökerek daha yumuşak ve daha az acılık olan bir kahve elde etmiş oldu. Aynı sene içeresinde patentini alıp Melitta firmasını kurdu.
Max Morgenthaler iş başında
 1938 yılında Nestlé firması, hazır kahveyi ticaretleştirdi. Brezilya'da kahve üretimi o kadar artmıştı ki, muazzam bir kahve fazlası oluşmuştu. Ellerindeki fazla mahsulü elden çıkarmak için kahve yapmayı kolaylaştıracak, böylece daha çok kişinin kahve içmesini sağlayacak bir yönteme ihtiyaç vardı. İsviçreli Nestlé'ye başvuran Brezilyalılar, suda anında çözünürken tadını da muhafaza eden bir kahve geliştirilmesini istediler. Dondurma yontemi ile kurutulan çözünebilir kahvenin geliştirilmesi Max Morgenthaler'ın yedi yılını aldıysa da, sonunda Nescafé doğdu. ABD ordusu bu içeceği öylesine benimsedi ki, İkinci Dünya Savaşı sırasında hazır kahve üretimi sadece orduya aktarıldı. Satışları patlatan başka bir olay da, 1956'da Amerikan televizyonlarında reklam uygulamasının başlaması oldu. Reklam araları çay demleyecek kadar uzun değildi ama hazır kahve yapmaya elverişliydi. Pazarı kaybetmek istemeyen çay şirketleri, kısa süre sonra buna poşet çay ile karşılık verdi.
Gaggia'nın espresso makinesi
  1945 yılında espresso makinelerinde devrim oldu. Bu tarihe kadar tüm espresso makineleri buharla çalışıyordu ve bu da kahveye yanık, acı bir tat veriyordu. Achille Gaggia'nın yıllarca uğraşarak geliştrdiği makine, buhar yerine elle işletilen pistonlu pompalar ve su kullanarak kahveyi daha yüksek basınç altında çözmeyi başladı. Bu yeni yöntem, beklenmedik bir keşfin öncüsü de oldu. Bugün herhangi bir espressonun vazgeçilmez parçalarından biri olan "krema", yani fincanın üstündeki açık renkli köpük, bu şekilde ortaya çıktı. Buharsız pişirme yöntemi ve Gaggia'nın patentli piston sistemi, bugün tüm espresso makinelerinin esasını oluşturur.
  1948'de "Cappuccino" sözcüğü ortaya çıktı. "Küçük kapüşon" anlamına gelen cappuccino, iki sebepten dolayı bu içeceğe adını verdi. Gerek içeceğin rengi, gerekse fincanın üstündeki kukuleta gibi duran köpük, İtalyanlara kahverengi urbaları ve kapüşonlarıyla sokakta dolaşan Capuchin keşişlerini hatırlatmıştı.
Peet's Coffee & Tea
 1966 yılında Hollandalı bir kahve kavurucusunun oğlu Alfred Peet, Kuzey Amerika'ya özel kahve kavurma anlayışını getiren kişi olarak tanınır. Hollanda'da doğan Peet, çeşitli kahve ve çay şirketleri için dünyayı dolaşıp tadım ve satın alma işleri ile ilgilenirdi. ABD'ye geldiğinde ise ülkedeki kahveyi o kadar kötü buldu ki, kendisi kahve kavurmaya başladı ve bunun sonucunda California'nın Berkeley kentinde Peet's Coffee & Tea adlı dükkanını açtı. O zamanlar satılan duru kahvelerden daha fazla lezzet arayan üniversite öğretim üyelerinin ve kahve meraklılarının koyu kavrulmuş kahveye merak sarmasını sağladı. Kavurma yöntemini Zev Siegl, Gordon Bowker ve Jerry Baldwin'e de öğretti. Bu üç genç, Starbucks'ı kurarak koyu kavrulmuş kahveyi Seattle'a götürecekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder